Biliyorum, her bitiş bir başlangıca gebe ve bazen başlamak bir şey ifade etmiyor ,başlangıçların belirsizliğinden korkuyorsun kimi zaman. Anlıyorum ki kimi zaman anlamıyorum, sadece inanmış taklidi yapıyorum kendime, düşüncelerime… Aslında kendimi kandırmayı pek beceremem, bilirim zaten ben hiç kandırabildiğimi de inanmadım ki ama… Ama son hep aynı,  alışıyoruz değişmeye alışıyoruz her geçen günle ruhumuzun daha dimağına kavuşmasına bir o kadarda bedenimizin artık yorulmasına…

Bazen öyle yoruluyoruz ki adım atmak zor  geliyor, hani bedenin yorgunluğu değil bu, yaşayacaklarını önceden kestirmenin ve bildiğin bir yola girecek olmanın verdiği mecalinin kalmayışı ile gelen bir yorgunluk, işte tam da böyle zamanlar bizi korkutan tamda bizi yoran aslında bunlar.

Hani bazen zamanlı istediklerinden de vazgeçmesini bilmek gerekir çünkü ileri dönüp baktığında istediğin olsa dahi aslında uygun olmadığını ya da boşa bir vakit kaybı olduğunun elzemini varmaktan başka seçenek kalmayabiliyor, öyle ya şu hayatta ne gurmeler  tadıyoruz zamanlı zamansız ne çok şeyler değişiyor gelişiyor, her doğan günle binlerce ölen ve her batan güneşte doğan binler ve her  doğuşla bir ölüm sürüklüyor kovalıyorlar arsız birazda bıçkın iki çocuk gibi anlaşamıyorlar ama bir o kadarda ayrılamıyorlar.

Cadde boyu yürü ve sola doğru dön karşına çıkan o ilk tabela kalp olsa gerek, oysa  sağa dönseydin bir akıl seni bekliyordu sen ortada kalmış aklınla kalbin arasında tökezleyip duruyorsun, belli ki kafan karışmış o da yetmezmiş gibi bu kargaşaya karışan korno sesleri,kırmızı farı yanan arabaların kırmızı ışıkta bekleyişleri,gürültüler,kaldırımda ki ayak sesleri,ambulans ve polis siren sesleri bir o kadar daha kafanı karıştırıyor, sen ortada kalmış arabalar ezmesin diye ahmakça kaçışıyorsun biçare, hele o biçimsiz gelişi güzel trafik, çaresizsin ne de güzel o şarkının nakaratı çaresizim çaresiz ya da çare siz artık oradan gerisini seçmek kendi elinde. 

İşte sorunda burada başlıyor ,hayat öyle bir rol veriyor ki bazen istemesen de oynamak zorunda kalıyorsun, çaresizlikten değil bu oynayışın, kabullenişinden, takatsizliğinden, kendini bırakmaktan … Bazen bize en rahat yol bu geliyor kabullenmek ve kaldığın yerden devam etmek… Zaten sen sen olduğun müdddetçe ne kadar aydınlıkta kalsan da gölgen bırakmaz seni, düşüncelerinle de gölgeler gibi sürükler ve yön verirsin her ikisiyle kendine… Öyle ya gölgelerle türlü figürler yaparsın, oynarsın, oyalanırsın düşünceler de renkli halidir gölgelerin istediğini düşünürsün gerçekte olmasa da sonuç mu somut ve soyut  iki tezat birbirini bulur  adım adım …

Adın, nüfus cüzdanına yazılmış üç beş heceden ibaret değil, adın kendini bilmektir Aziz Nesin gibi sormaktır kendine, ki farkettim de kimse kendisini farketmemiş. İnsan öyle bir şey ki farketmez sen ben o hepimiz et ve kemik yığını olduğumuzu, sevdiklerimiz nefret ettiklerimiz güvendiklerimiz uzak durmaya çalıştıklarımız farketmez, işte bu kadar basitiz ama yaptıklarımız ve yaşattıklarımızla hepimiz bir cani bir alim bir deli daha bilmem neyiz,oysa pek yok bir birimizden farkımız hepimizin sonu bir nede olsa, bu kadar kısa sürede anlamam ki neden bu kin öfke bir gün gelecek hepimiz çürümeyecek miyiz, Sahi çürümekten korkulur mu çürümekten değilde arkanda sevenin olmamasından korkmak gerek hani sevdiğinin ve sevdiklerinin üzülmesini elbet istemezsin ama değersizmiş gibi hissetmek de  istemezsin ki bilirim çok azdır insanlar arasında tüm muhabbetiyle seven…

Bazen sevilmek isteriz sevmek isteriz bir kaldırım gibiyizdir, sadece üzerinden geçilir her daim çiğneniriz yoruluruz, boğuluruz mevsiminde,sabahını da akşamını da ayazını da sıcağını da iliğimizle gömeriz karışımıza, karşımıza çıkmaz bir sokak çıksa kaçmayız, bilirim kendimizden kim ne derse desin kaçamayız kalplerinin odaları sularla boğulmuş oturacak yer bulamayışlılığın sitemiyle  akla sığınan kırıntılarından ya da içimizde ki bizden…

Toprak gibi anaçızdır, büyütürüz, besleriz, kimizi zaman besleniriz kimi zaman küseriz yorulunca nadasa bırakıp inzivaya çekiliriz pek bir şey söylemek istemeyince içimizi içimize gömeriz, çamurlaşırız, kuruyup kıraçlaşırız, çok suluyken sağlam duramayıp kayabiliriz hayıflanmamak elde değil benliğimizden bir o kadarda kaygılanmamak yeri gelince kaçmak ya da susmayı o an için doğru bulmak.

Kaçtıkça yaklaşmak korktuğumuz her sona ve şimdi bulduğu gibi şu yazıma da konulur yeri gelince, elbet nokta.