Düşün ki seçtiklerinin hiç biri kendi tercihin değil ve her tercihin bu sistem için bir kaybediştir, aslında bir özgürlük vazgeçişidir. Bizler ezbere yaşatılan gerçekleri kabul etmemekle bir Einstein olamadık, olamayacağız.

Bir piramitin tabanında soyutlanıp farklılaşmaya çalışıyoruz. Oysa ne kadar kendimizden uzaklaşırsak o kadar aynı olacağız. Üstelik çoğu kişide göremeyecek  yaşamaktan beklentilerini, idealimiz bitmek bilmeyen taksitlerimizi bitirmek olacak. Hayatımızı taksit taksit tüketeceğiz. Bu kadar üretmeye gerçekten gerek var mıydı? Aslında hayat çok basitti, bizler değil miydi onu doldurmak için hastalıklar türeten, uzaya çıkan ya da başka bir yerde hayat arayan.

Dünya’da demir de vardı, petrol de, su da vardı elma da, bol bol temiz hava vardı. Doğa her yere bunları eşit sunmadı ama inkar edilmezdi onlar paylaşabilecek kadar çoktu. Yetmez miydi şu dünyadaki bizleri kucaklayan nimetler. Oysa o kadar çok şey ürettiler, para denilen bir ilah ile olayları öyle yeşerttiler ki ne kimse doyabiliyor, ne kimse mutlu kalabiliyor. Kimse aslında doyamıyor, yemeğe, giyinmeye, varlık edinmeye, sahiplenmeye, makam ve mevkiye ya da küçük putlar edinmeye doyamıyor.

Düşün ki birileri bir düzen kuruyor ve sen onun parçası olmayınca dışlanıyorsun. Çocuk oyunu gibi gerçek yaşam. Eğer onlardan değilsen aslında sürüyü takip etmemişsindir, onlara göre yenilmiş kendine göre bir zafer edinmişsindir. Bu yüzden kimi zaman kaybedişler aslında büyük zaferlerdir. Öyle bir işleyiş ki, türlü türlü kimyasallar üretiyoruz, onları mahsul veren topraklara ekip toprağımıza ihanet ediyoruz, sonrasında beslenerek kendimizi zehirliyoruz, sonrasında ise kurtulmak için yine zehirin başka formlarını tüketiyoruz, zehirleniyoruz bu sistemin içinde. Oysa ki basit bir yaşam, bir tebessüm, küçük putlarımızdan ve hırslarımızdan sıyrılmış bir hayat bizi daha çok yaşadığımızı hissettirebilirdi.

Şimdilerde bize seçenekler sunmuşlar, rol model ünlülerimiz, filmlerimiz ise milyon. Bizlere nasıl bir hayatın olması gerektiğini gösteriyorlar, oysa biri de demiyor, benim tercihim başka, özendiğim hayat bu değil. Birileri kurdukları düzen içerisinde milyarları oynatıyor, sırf yaşamak için doğa dışı gerçekler türettik, kendimize gereksiz bir meşgal edindik. İyi bir arabam olsa ne olur ya da iyi bir telefon, bundan 100 sene öncesinde insanlar mutlu değil miydi?

Hep tüketim üzerine kurulu bir hayatta, bitmek bilmeyen mantık dışı özentilerimiz yüzünden bir borca giriyoruz, onu kapatmak için sağlımızı kaybediyoruz, yıllarımızı eritiyoruz ve ömür her insanın bir defa geleceği ömür bir hiç düzeni için kayıp gidiyor. İnsan üretim de yapar desek de, daha nasıl hayatını kötü çürütür tezinin tüketim yollarını keşfediyoruz. Oysa hayatlarımızı rastgele kurulu alışveriş yapılan bir pazarda satıyoruz. O pazarda bulunan yaldızlı ürünler için ömrümüzü çürütüyoruz, hep piramitin başını kazandırırken bizler kaybediyoruz.

Nasıl bir delilik ki her şey bizlere yetecek kadar çok iken bir yerde açlık bir yerde bolluk oluyor ve birileri de bunu zaten hep istiyor. Birileri aslında düşünmenizi hiç de istemiyor. Düşünürseniz yaratılma gayeniz yani iradeniz onları yok edebilir. İrade ve düşünüş büyük bir tehdit.