Malezya – Singapur – Vietnam – Tayland
Yol aslında başlamaktır. Adım attığın her bir başlangıcın adı yol olur.
Güney Doğu Asya turu fikri aslında iş amaçlı gelişen bir durumdu. Çalıştığım mühendislik firması, Vietnam’da gerçekleşecek bir fuara beni görevlendirdi. Bu vesileyle, gittiğim tarihten mütevellit, genel müdürümüzün de izniyle iş gezisinin öncesine Malezya ve Singapur, sonrasına ise Tayland gezimi sığdırdım.
MALEZYA
Kuala Lumpur’a varınca havalimanından arkadaşım Anne beni karşılıyor ve oradan alarak evine götürüyor. Hava çok sıcak. Uzun ve bol yeşillikli yollardan geçiyoruz. Malezya hakkında kısa bilgiler ediniyoruz. Şehir, sanayi açısından gelişmiş; Malay, İslam, Hint ve Çin kültürlerinin izlerini taşımaktadır. Tarım ve turizmin de gelişmiş olduğu bu yer oldukça sakin ve renkli bir atmosfere sahip.

Anne ve ailesi bize yer sofrasında lezzetli ikramlarını sunuyorlar. Onların da Japonya’da yaşayan misafir akrabaları ziyarete geldiği için kalabalık bir gündeyiz. Akşam vakti, hava biraz daha ılıyınca Seri Wawasan Köprüsü’nden geçiyoruz, kenarda durup cılız havai fişek gösterisini seyrediyoruz.

Derken Putra Camii’ne gidip geziyor, namaz kılıyorum. Putra Camii’nin adı, yapıda kullanılan granit ve chengal ağacından yapılan malzemelerin putra renginde olmasından bu ad gelmektedir. Buradan ayrılıp Tuanku Mizan Zainal Abidin Camii’nin yanında konumlu bir sokak yemekleri panayırında vakit geçiriyoruz. Göl boyunca parkta yürüyoruz.

Ertesi gün ilk iş Batu Caves yoluna koyulmak. Batu Caves, Hindistan dışında en ünlü Hindu türbelerinden biridir ve mağaralı bir yerde konumlanmaktadır. Kapının girişinde Hindu tanrısı Murugan’ın devasa bir heykeli var. Yüzlerce renkli basamağı tırmanarak mağara tapınağına ulaşabiliyorsunuz.

Çeşitli heykeller, tütsüler ve binlerce ziyaretçisinin dışında, maymunların oradan oraya zıpladığı renkli görüntülerin olduğu bir yerdeyiz. Açıkçası koku ve ortam bana biraz ağır geliyor; belki nemli ve sıcak havanın da etkisi olabilir. Çiçekler ve meyvelerle sürekli ayinler düzenleniyor. Mağara kısmı oldukça görkemli misafirini karşılıyor. Tapınaklardaki detaylar ve şekiller oldukça ilginç ve dikkat çekici.

Buradan hızlı tren ile Semi Bazaar’a gidiyorum. Envai çeşit hediyelik eşyaların, süslerin ve kıyafetlerin olduğu, bizim Kapalı Çarşı tadında yerden biraz alışveriş yapıyorum. KLCC, yani Kuala Lumpur City Center’a geçiyorum.

Daha birkaç saat önce ayinlerin yapıldığı ve benim için ağır kokuların olduğu bu yerden, yüksek binaların, gökdelenlerin olduğu şehrin göbeğinde bir anda kendimi buluyorum. Malezya denilince akla gelen o ikiz kulelerin önünde fotoğraf çekiliyorum. Sonra alışveriş ve atıştırma yapmak için alışveriş merkezine girip bir şeyler yiyorum. Akşam vakti gelince alışveriş merkezinin önünde, fıskiyelerle müzik eşliğinde renkli su gösterisi yapılıyor. Oldukça görkemli bu gösteriden sonra kaldığım yere geri dönüyorum.

SİNGAPUR
Singapur’a, sabahın erken saatlerinde uçağa bindikten sonra öğle olmadan önce varıyorum. Havalimanın namını duymayan pek yoktur ama gerçekten güzelliği ve özgünlüğü ile seni orada selamlıyor. Gerçekten oldukça büyük bir havalimanı. Havaray ile Terminal-5’e geliyorum. Eşsiz mimarisiyle devasal bir su kütlesi, dairesel bir şeritten şelale gibi süzülerek yerde konumlu bir haznede toplanıyor. Tüm bu görsel şölen bol havadar, güneşli ve yeşilli bir park gibi ortamda gerçekleşiyor. Bu etkileyici karşılamadan sonra metro ile şehir merkezine gidiyorum. Burada gecelemek için kendime kapsül kiraladığım yere yerleşiyorum. Hemen şehri keşfetmeye koyuluyorum.

Singapur’dan kısaca bahsedecek olursam; modernite, yeşil mimari ve özgünlük hepsi bu şehir ülkesinde. Evet, şehir ülkesi. Kendisi, keza kurallar ülkesi olarak bilinmekte. Öyle ki birçok kuralı ile dikkatli olunmazsa ceza alınması oldukça kolay. Dünyanın birçok yerinden iş için gelinen uluslararası bir ticari merkez. Ülke küçük olduğundan (İstanbul’dan yaklaşık 7 kat daha küçük) dikey mimarinin hakim olmasının dışında bazı çok katlı binalarda binlerce kişi yaşamaktadır. Yaşam pahalıdır. Birçok şey elektronik ve otomatiktir. Özellikle Çin ve Hint nüfusunun yanı sıra Müslüman nüfusa da sahiptir.

Halk, bunaltıcı ve ani bastıran yağmurlu havasından biraz yılgın. İlk olarak, teleferik ile şehri kuşbaşı görmek için Sentosa İstasyonuna gittim. Bileti aldıktan sonra İmbiah İstasyonuna varıyorum. Yağmur hafiften bastırıyor. Yeşillikler arasında, ahşap yollar, asma köprüler ve kuş cıvıltıları arasında sahile varıyorum. O vakitte güneş şansıma açıyor. Sentosa sahilini ve sahilin oradaki adacığı turluyorum.

Derken, Beach İstasyonundan yine teleferikle keyifli bir şehir bakışı altında Mount Faber İstasyonuna varıyorum. Burada vakit geçirdikten sonra meşhur Garden by the Bay’a gitmek için metroya biniyorum. Marina Sand Bays boyu, gün batımına yakın saatlerde huzurluca yürüyorum.

Dünyanın en büyük cam serasının olduğu yer olan Garden by the Bay’da, gün batımıyla birlikte ışıklanan ağaçlar ile müzik eşliğinde görsel bir şölen izliyorum. Gerçekten seyahatime dair unutulmaz anlardan biri burası oluyor.

Akşamın ilerleyen saatlerinde, kaldığım yere çok yakın Singapur Nehri kıyısında mekanlarla dolu şerit yoldan geçerek tarihi yapıların ve parkın bulunduğu Esplanade tarafını dolaşıyorum.

Ertesi gün çok da vaktim olmayışından, öncelikle China Town bölgesini geziyorum. Binlerce Çinlinin, yüzlerce Çinli esnaf, pazar ya da mağazaların buluştuğu bir yerde başka bir dünyada bir an kendimi buluyorum. Sonrasında Clarke Quay tarafından, birçok katedral ve kiliseden sonra Sultan Camii tarafına gidiyorum. Oradan da alışveriş yapmak için bir başka Kapalı Çarşı konseptli Bugis Street’te alışverişimi tamamlıyorum. Singapur, yaşamak için en ideal, modern, çok kültürlü ve zenginliği ile hafızama kazınıyor.

VİETNAM
Aslında iş için gittiğim Vietnam’ın Ho Chi Minh şehrinin havalimanına varıyorum. Singapur’dan sonra olumsuz manada bu kelimeyi kullanmayarak betimsel tam bir kaosun baş gösterdiği, binlerce motosikletin aynı anda durdurak bilmeden hareket ettiği, şehrin kıpır kıpır vücut bulduğu, gençlerin her köşe başına dağıldığı, elektrik kablolarının sokaklarda sarmallandığı bir ortamın içinde kendimi buluyorum.

Burada iş için bulunduğumdan sadece fuar çıkış saatleri, yani akşam saatleri şehri keşfetme imkanım oluyor. Düşük ve orta gelirlinin olduğu bu ülke kendine has izler taşımakta. Amerika Savaşının izlerini bulunduğum yerde çok fazla hissedemesem de bilindiği üzere; o dönem Amerikalı askerler teknik açıdan üstün olmalarına rağmen coğrafyasını bilmedikleri bir yerde, alışkın olmadıkları gerilla taktikleri karşısında bu savaşın kaybeden tarafı olmuştu. Akşam, Ben Thanh Market’e giderek bizim Kapalı Çarşı’da olduğu gibi pazarlığı katiyen eksik etmeyerek alışverişimi yaptım. Pazarlık süreci gerçekten kıran kırana geçiyor ve bu işe komşu esnaflar da karışınca ortam gergin ve komik bir hal alıyor, resmen kolunuzdan bacağınızdan alıkonuluyorsunuz.

Bu arada, aslında Vietnam insanı çok sessiz, saygılı ve sakin. Oradan hemen yakınındaki Saigon Centre uğruyorum ama fiyatlar ateş pahası, en indirimli kıyafetler 15 Bin TL’den başlıyor. Sonrasında Saigon Skydeck tarafında caddelerinde ve sahil yol boyunca vakit geçiriyorum. Calmette tarafında yine alışveriş yapıp, mağazaları dolaşıyorum.

Bir başka gün ise fuardan sonra Saigon Nehri üzerinde tekne turu programına katılıyorum. Şehrin, nehir gezisiyle tanıtıldığı bu turda, ikram ettikleri Hindistan cevizi meyve içeceği eşliğinde ışıl ışıl kıyılarına bakarak müzik eşliğinde şehrin keyfini çıkarıyorum. Derken bir Vietnamlı kemanist teknenin başında boy göstererek kemanıyla, huzur veren melodisiyle, şehrin kıyılarıyla raks ediyor. Bu muazzam deneyimden sonra, sıra şehrin en büyük gökdelenlerinden biri olan Landmark 81 kulesinin 75. katına çıkmak. Birçok yüksek yapının bulunduğu bu şehri tepeden akşam izlemek benim için unutulmaz anlardan bir diğeri oluyor. Bence fiyat ve hizmet performansı açısından oldukça uygun olduğu bu gökdelenin cafesinde lezzetli bir tatlıyı deniyorum.

Bu kadar yüksek bir binada, şehir ayaklarının altındayken arkadan da keyifli bir müziğin kattığı ambiyansla biraz da derin düşünmeden edemiyorsun. Aslında çok şey o an ayaklarının altından akıp gidiyor. Son gün ise fuar erken bittiğinden gündüz biraz daha şehri gezme fırsatım oluyor. Burada Savaş Remnant Müzesi’ne ve Independence Palace’a gidiyorum.

Buraya yakın Ngon restoranında Asya mutfağı yemekleri yiyorum. Akşam ise Xa Loi Budist Tapınağına gittikten sonra Saigon Notre-Dame Bazilikası, Opera Binası ve Saigon Merkez Camii’sine gidiyorum. Şansıma, o dönem Ho Chi Minh Uluslararası Film Festivali kapsamında meydanlarında birçok aktör ve aktristin etkinliği ve organizasyonu vardı. Gezebildiğim kadarıyla tüm bilineniyle Vietnam, benim için, uzak bir coğrafyanın sıcak ve karmaşık dünyası olarak akılda kaldı.

TAYLAND
Fuar sonrası doğrudan Phuket’e uçuyorum. Havalimanı otobüsüyle ilk iki gün kalacağım Patong bölgesine gidiyorum. Kalacağım yer tam deniz kenarında Patong İskelesinin yanında. Yerleştikten sonra alışveriş için Patong Pazarına gidiyorum. Phuket’te sandığımdan çok fazla Müslüman yerli var ve bu beni yemek ya da dini değerler açısından anlaşılmamdan ötürü çok memnun ediyor. Vietnam’dan sonra fiyatlar çok daha uygun geliyor.

Şansıma gittiğim zaman onların Songkran Su Festivali olarak adlandırdıkları ve herkesin birbirini su tabancıları ya da kovalarla ısladığı bir zamana denk geliyor. Alışverişten sonra kaldığım yerdeki plajda vakit geçiriyor, gün batımını izlerken sakinleşmeye başlayan plajda, denize giriyorum. İlerleyen saatlerde ise ertesi gün yapmak istediğim Mata Adasındaki dalış organizasyonumu netleştirip, su festivali için Patong Merkezinde ıslanma kaygısı içinde rengarenk sokaklarda eğlenerek geziyorum.

Ertesi gün sabah erken saatte gün doğuşunu seyretmek için kalkıyorum ve boş sahilde yürüyorum. Daha sonrasında kaldığım yerden beni alan tur firması, benden başka bir Taylandlı kız katılımcı ile özel bir sürat teknesi eşliğinde Mata Adasına götürüyor.

Burada rehber ve eğitmen eşliğinde uzun süreli dalış yapıyoruz. Binlerce balık ve deniz altı dünyasının zenginliklerini gördüğüm bu dalış beni çok etkiliyor. Daha öncesinde Hurghada, Mısır’dan da bir tüplü dalış tecrübem vardı. Burada benzersiz bir vakit geçirdikten sonra tur şirketi bize özel bir ikram hazırlıyor.

Öğleden sonra karaya varıp bu defa Phuket Old Town yani şehir merkezini geziyorum. Birbirinden renkli sokakları, binlerce turisti ağırlayan mekanlar içinde alışveriş yapıyor şehrin merkezini keşfediyorum. Yine merkezde ertesi gün gideceğim Phi Phi Ada turunu satın alıyorum.

Derken kaldığım yer Patong’a tekrardan dönerek akşam plajda vakit geçiriyor, buradaki son günümü değerlendiriyorum. Tabii buraya kadar gelmişken bir masaj yaptırmadan olmaz. Hemen kendimi bir masaj salonuna atıyorum. Adım başı masaj salonlarının olduğu Tayland’ta bir anlamda masaj işçisi hanımlarının yorgun ve çalışkan hallerini görmek beni buruk hissettiriyor. Mesai bitimine yakın saatler, çalışanlardan biri dertli dertli bir müşterisini anlatıyor, kaba davranmış ona. Bana masaj yapan ablanın işi bittikten sonra ben de ona masaj yapıyorum. 😊

Ertesi gün Phi Phi adalarına götürecek tur şirketi beni alıp feribota biniyorum. Phi Phi adası turkuaz kıyıları ve doğal güzellikleri ile bize verilen süre içinde gezerek dükkanlarını geziyorum. Tur kapsamında olan bir adadaki otelde yemek yedikten sonra feribot ile geri seyahat sonrası Panwaburi bölgesinde kalacağım Resort Otele gidiyorum.

Kaldığım otel gerçekten özgün mimaride rooftop bar, havuz ve sauna imkanı ile güzel bir yer ama şehrin merkezinden uzak ve ulaşımı da zor. Bu sosyal imkanlarından yararlanarak biraz da dinlenerek günü bitiriyorum.

Phuket’teki son günümde ise gitmek istediğim James Bond ada turunu sabah yaşadığım beklenmedik durumlardan ötürü tur şirketimi değiştirerek bir başka tur firmasıyla son dakika tur programına yetiştim. Bu heyecanlı ve film aksiyonlarını aratmayacak anımın detaylarını şimdi burada yazarak uzatmayacağım. Bu turda, Türk bir aile grubu ile de olmak beni ayrı rahat ve iyi hissettirdi. Tur kapsamında James Bond adası civarlarında birkaç defa kanoya bindim, mağaraları ve koyları gezdik.

Tur grubunun içinde Hintli grup, İranlılar, birkaç farklı milletten kişi ile biz Türkler vardık. Çok şükür tur fiması, teknede helal yemekler ikram etti. James Bond adasında keyifli bir zaman geçirdikten sonra geri dönüşte tekrardan Phuket Old Town’a gidiyorum ve son defa şehri turlayıp alacaklarımı alıyorum.

Ve son destinasyonum, Tayland’ın başkenti Bangkok’tayım. Kaldığım yer bir arkadaşımın şehrin merkezindeki rezidans dairesiydi. Oldukça merkezde yer alan bu yerden yola çıkarak Wat Arun ve çevresindeki yer ve yapıları öncelikli gezdim. Çok renkli kıyafetlerle tapınağa ziyarete gelenleri gördüğüm tapınağın etrafında oldukça uyguna hediyelik eşya dükkanlarını es geçmedim. Bu bölgeyi gezdikten sonra, oradaki iskeleden tekne ile birkaç durak sonrasına gittim.

Oradan da yürüyerek Khao San Road yani bizim İstiklal Caddemiz gibi boylu boyunca caddeyi ve dükkanları turlayarak gezdim. Burada güzel mekanların birinde bir şeyler yiyerek dinlenip vakit geçirdim. Akşam ilerleyen saatlerde ise şehri tepeden bakabileceğim T-One Gökdeleninin 46. katında Tichuca adlı rooftop bara gittim. Tabii, yüksek ses müzik vs. olunca çok bana göre bir ortam değildi, zaten amacım da böyle bir ortam değildi ama en azından şehri tepeden görme deneyimine bu mekandan sahip oldum.

Ertesi ve son günümde ise ilk olarak Bangkok’un China Town’una gittim ama havada sıcak olunca, gezmesi pek çekilmez oldu. Sonrasında ise tekne ile şehir gezintisi yapıp akabinde Wat Pho, Grand Palace, Wat Suthat Thep Wararam Ratchaworamahawihan bölgesini gezdim. Gün bitiminde ise uçuş öncesi son alışverişlerimi yapıp Thai Masajı ile tatilimi taçlandırdım.

Benim için birçok yeniliğin, güzelliğin, farklılığın ve heyecanın olduğu bu uzak yol, işte böyle bir ilk adım atarak başlamıştı.

Malaysia – Singapore – Vietnam – Thailand
Actually, the journey begins by starting. Each step you take towards a beginning becomes a path.

The idea of a Southeast Asia tour developed for work purposes. The engineering firm I work for assigned me to an exhibition in Vietnam. With the permission of our general director, I managed to fit a trip to Malaysia and Singapore before the business trip, and Thailand afterward.

MALAYSIA
When I arrived in Kuala Lumpur, my friend Anne picked me up from the airport and took me to her home. The weather was very hot. We passed through long and lush green roads. I learned some brief information about Malaysia. The city is industrially developed and carries traces of Malay, Islamic, Indian, and Chinese cultures. It is also developed in agriculture and tourism, possessing a calm and colourful atmosphere.

Anne and her family served us delicious treats on the floor. It was a crowded day because their relatives living in Japan were also visiting. In the evening, when the weather cooled down a bit, we crossed the Seri Wawasan Bridge, stopped by the side, and watched a modest fireworks display. Then we went to the Putra Mosque to visit and pray. The name of the Putra Mosque comes from the pink colour of the granite and chengal wood materials used in the structure. From there, we moved on to a street food festival located next to the Tuanku Mizan Zainal Abidin Mosque. We walked along the park by the lake.

The next day, the first thing we did was head to Batu Caves. Batu Caves is one of the most famous Hindu shrines outside India and is located in a cave area. At the entrance gate, there is a giant statue of the Hindu god Murugan. By climbing hundreds of colourful steps, you can reach the cave temple.

Besides the various statues, incense, and thousands of visitors, the colourful scene of monkeys jumping from place to place is noteworthy. Honestly, the smell and atmosphere felt a bit heavy to me, perhaps due to the humid and hot weather. Rituals are constantly being held with flowers and fruits. The cave part greets its visitors magnificently. The details and shapes in the temples are quite interesting and engrossing.

From there, I took a high-speed train to Semi Bazaar. I did some shopping in a place that resembles our Grand Bazaar, full of all kinds of souvenirs, ornaments, and clothes. I then went to KLCC, Kuala Lumpur City Center.

Just a few hours earlier, I was in a place where rituals were held, and the smells were heavy for me, but suddenly, I found myself in the heart of the city with tall buildings and skyscrapers. I took photos in front of the iconic twin towers that come to mind when Malaysia is mentioned. Then I entered a shopping mall to do some shopping and have a snack. When the evening came, there was a colourful water show with music in front of the shopping mall. After this magnificent show, I returned to where I was staying.

SINGAPORE
I arrived in Singapore early in the morning and landed before noon. Almost everyone has heard of the airport’s reputation, and it truly welcomes you with its beauty and uniqueness. The airport is indeed very large. I took the Skytrain to Terminal 5. With its unique architecture, a massive water mass flows down in a circular strip like a waterfall and collects in a reservoir positioned on the ground. This entire visual feast takes place in an airy, sunny, and green park-like environment. After this impressive welcome, I took the metro to the city center. I settled into the capsule hotel I had booked for the night. I immediately set out to explore the city.

To briefly talk about Singapore, it is a blend of modernity, green architecture, and uniqueness. It is known as the country of rules. There are so many rules that if you’re not careful, it’s quite easy to get fined. It is an international business hub where people from all over the world come for work. Since the country is small (about 7 times smaller than Istanbul), vertical architecture dominates, and thousands of people live in some of the very tall buildings. Life is expensive. Many things are electronic and automated. In addition to the Chinese and Indian populations, there is also a Muslim population.

The locals are somewhat weary of the oppressive and sudden rain showers. First, I went to Sentosa Station to see the city from a bird’s eye view by cable car. After getting the ticket, I arrived at Imbiah Station. The rain started to pour lightly. Among the greenery, wooden paths, suspension bridges, and bird chirps, I reached the beach side.

I toured Sentosa Beach and the small island nearby. Then, I took the cable car from Beach Station again to Mount Faber Station, enjoying the city view from above. After spending some time here, I took the metro to go to the famous Gardens by the Bay.

As the sun was setting, I walked along Marina Sand Bays, feeling peaceful. At Gardens by the Bay, which has the world’s largest glass greenhouse, I watched a visual feast with illuminated trees accompanied by music at sunset. This place became one of the unforgettable moments of my trip.

Late in the evening, I walked around the Esplanade area, which is full of venues near where I stayed, passing by historical buildings and parks. The next day, as I didn’t have much time, I first visited the China Town area. In a place where thousands of Chinese people, hundreds of Chinese traders, markets, and shops gather, I found myself in another world. Then I went to the Sultan Mosque area after visiting many cathedrals and churches from the Clarke Quay side. From there, I went shopping at another Grand Bazaar-like Bugis Street. Singapore is etched in my memory as an ideal place to live, with its modernity, multiculturalism, and wealth.

VIETNAM
I arrived at the airport in Ho Chi Minh City, Vietnam, for a business trip. After Singapore, I found myself in what can only be described as a chaotic environment—thousands of motorbikes moving constantly, the city bustling with life, young people scattered on every corner, and electrical wires spiralling through the streets. Since I was there for work, I could only explore the city in the evenings after the fair. This country, with its low and middle-income population, carries unique traces. Although I couldn’t feel the impact of the American War much in the area I was in, it is known that despite the American soldiers’ technical superiority, America lost the war due to the Vietnam’s guerrilla tactics and the unfamiliar terrain.

In the evening, I visited Ben Thanh Market, where much like in our Grand Bazaar, bargaining is essential. The bargaining process is intense, and when neighbouring vendors get involved, the atmosphere becomes tense and amusing, with vendors practically holding you back by the arm or leg. Despite this, the Vietnamese people are very quiet, respectful, and calm. I then stopped by Saigon Centre nearby, but the prices were exorbitant, with the cheapest clothes starting at 15,000 TL. I spent time on the streets and along the coastal road near Saigon Skydeck and shopped and explored stores around Calmette.

Another day, after the fair, I joined a boat tour on the Saigon River. This tour introduces the city through a river cruise, and I enjoyed the brightly lit shores with the offered coconut fruit drink, accompanied by music. A Vietnamese violinist appeared at the front of the boat, dancing with the shores of the city with peaceful melodies. After this fantastic experience, I visited the 75th floor of Landmark 81, one of the tallest buildings in the city.

Watching the city from above in the evening was another unforgettable moment for me. I tried a delicious dessert at the cafe in this skyscraper, which I found quite affordable in terms of price and service performance. In such a high building, with the city at your feet and pleasant music in the background, it’s hard not to fall into deep thought. At that moment, it feels like so much is flowing beneath your feet.

On the last day, as the fair ended early, I had the chance to explore the city a bit more during the day. I visited the War Remnants Museum and the Independence Palace. Near there, I ate Asian cuisine at Ngon restaurant. In the evening, I went to Xa Loi Buddhist Temple, then Saigon Notre-Dame Basilica, the Opera House, and Saigon Central Mosque.

By chance, during that period, many actors and actresses were participating in events and organizations in the squares for the Ho Chi Minh International Film Festival. As much as I could explore, Vietnam remained in my memory as the warm and complex world of a distant geography.

THAILAND
After the exhibition, I flew directly to Phuket, Thailand. I took the airport bus to the Patong area, where I would stay for the first two days. My accommodation was right by the sea next to Patong Pier. After settling in, I went to Patong Market for shopping. There are more local Muslims in Phuket than I had expected, and this made me very happy in terms of understanding and respecting my dietary and religious values. After Vietnam, the prices seemed much more affordable.

Fortunately, the time I went coincided with their Songkran Water Festival, where everyone splashes water on each other. After shopping, I spent time on the beach near my accommodation, watched the sunset, and swam in the sea as the beach began to quiet down. Later in the evening, I confirmed my diving trip to Mata Island for the next day and wandered around the illuminated streets of Patong Central, enjoying the festival with worrying about getting wet.

Early the next morning, the tour company picked me up from my place, and with a Thai girl, the tour company took us to Mata Island on a private speedboat. Here, I did a long diving session with a guide and instructor. This dive, where I saw thousands of fish and the rich underwater world, impressed me deeply. I had previously had a scuba diving experience in Hurghada, Egypt. After spending a unique time here, the tour company prepared a special treat for us.

In the afternoon, I returned to land and then explored Phuket Old Town, the city center. I shopped and discovered the city center among colourful streets and venues hosting thousands of tourists. I also purchased the Phi Phi Island tour for the next day. Then, I returned to Patong, spent time on the beach in the evening, and enjoyed my last day there.

Of course, I couldn’t leave without getting a massage. I immediately went to a massage parlor. Seeing the tired and hardworking women in the countless massage parlors in Thailand gave me different feelings. Near the end of their shift, one of the workers was complaining about a rude customer. After the lady who massaged me finished her work, I gave her a massage in return. 😊

The next day, the tour company that would take me to Phi Phi Islands picked me up, and I boarded the ferry. Touring Phi Phi Island with its turquoise shores and natural beauty, I explored the shops within the given time. After having lunch at a hotel on an island included in the tour, I traveled back and went to Resort Hotel in Panwaburi, where I would stay.

The hotel I stayed in had a unique architecture with a rooftop bar, pool, and sauna facilities, but it was far from the city center and hard to reach. Taking advantage of these facilities, I spent the day relaxing.

On my last day in Phuket, I changed my tour company due to unexpected situations and joined another tour company’s James Bond Island tour at the last minute. I won’t detail the exciting and action-packed moments of this tour here.

On this tour, being with a Turkish family group made me feel particularly comfortable and good. During the tour, I went canoeing several times around James Bond Island, exploring caves and bays. Among the tour group, there were Indian groups, Iranians, and people from a few different nationalities, including us Turks. Thankfully, the tour provided halal meals on the boat.

After enjoying a pleasant time on James Bond Island, I returned to Phuket Old Town once again, toured the city for the last time, and bought what I needed.

And my last destination is Bangkok, the capital of Thailand. I stayed at a friend’s residence in the city center. Starting from this central location, I prioritized visiting Wat Arun and the surrounding places and structures. I didn’t overlook the souvenir shops with colourful clothes around the temple, where I saw visitors in colourful attire visiting the temple at affordable prices. After exploring this area, I took a boat from the nearby pier to a few stops further. From there, I walked along Khao San Road, like our Istiklal Avenue, touring the street and shops. I rested and spent time eating something at a nice place here.

In the late evening, I went to Tichuca, a rooftop bar on the 46th floor of the T-One Skyscraper, where I could overlook the city. Of course, with loud music, it wasn’t quite my scene, and that wasn’t my intention either, but at least I had the experience of seeing the city from above from this place.

On my last day, I first visited Bangkok’s Chinatown, but it was too hot to wander around. Then I took a boat tour around the city and then visited Wat Pho, the Grand Palace, and the Wat Suthat Thep Wararam Ratchaworamahawihan area. At the end of the day, before my flight, I did my final shopping and crowned my vacation with a Thai massage.

For me, this distant journey, full of many novelties, beauties, differences, and excitement, started with such a first step.












Ağustos 11, 2024 at 10:54 am
55.ülkeyi bir bakmışsın beraber keşfe çıkmışız🥰
BeğenBeğen
Ağustos 11, 2024 at 6:45 pm
Neden olmasın 🙂
BeğenBeğen
Ağustos 11, 2024 at 9:56 pm
Esra başkanım, sana da böyle gezileri yapıp bizlerin istifadesine sunmak yakışırdı 👏 eyvallah
BeğenBeğen
Eylül 2, 2024 at 8:27 pm
Çok teşekkür ederim Kıymetli Başkanım. Daha da güzellerini görmek hepimize nasip olsun inşallah. 🙂
BeğenLiked by 1 kişi
Eylül 2, 2024 at 9:05 pm
Sağlıklı huzurlu şekilde Esra başkanım inşallah
BeğenBeğen
Eylül 3, 2024 at 5:34 am
Hep beraber inşallah ☺️💐
BeğenBeğen